Toplumun olduğu yerde kanunlar da vardır. İnsan yaşamı için gerekli olan asgari düzeni sağlamak ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilmek amacıyla toplumun belirli bireylerine kısıtlama getirileceği vaatleri verildi.

Uluslararası toplumun da yasalara ihtiyacı var. Eyaletlerin kanunlara tabi olması nedeniyle, medeni hukuk ve ceza hukuku gibi genel kamuoyunun takip ettiği iç kanunlardan farklıdır.

Uzayda da kanunlar var. İnsanlığın ilk yapay uydusu ‘Sputnik’in 1957 yılında dünyayı terk edip yörüngesine yerleşmesinden önce uzay, insanlık tarihinde bir efsane ve fantezi olarak kalan bir alemdi. İnsanlığın erişim alanı gezegenin ötesine uzandıkça, uluslararası toplum burada da düzen yaratmak ve ulusların ve insanların davranışlarını düzenlemek için yasalara ihtiyaç olduğu konusunda hemfikirdir.

Böylece Birleşmiş Milletlerin merkezde olduğu Uzay Kanunu doğmuş oldu. Üye Devletler, uzay alanında uluslararası hukukun bir anlaşma şeklinde yasalaşmasına katıldılar. İlk önce nasıl disipline edileceğimizin ilkelerini oluşturmamız gerekiyordu. Bu nedenle hukuk uzmanlarına danışılarak birçok temel çerçeve hazırlandı. Bu ilkeler dizisini oluşturarak 1967 yılında çıkarılan yasa ise ‘Dış Uzay Anlaşması’dır. Bu antlaşma, alan kullanımına ilişkin temel ilkeleri belirler ve daha sonra bunlara ek olarak ‘Kayıt Sözleşmesi’, ‘Sorumluluk Sözleşmesi’, ‘Kurtarma Dönüş Sözleşmesi’ ve ‘Ay Anlaşması’ kanunlaştırıldı.

Kozmik Yasa

Kozmik Yasanın ana içeriğini özetlerken birkaç temel prensip ortaya çıkar:

Birincisi mekânı kullanma özgürlüğü ilkesidir. Tüm ülkeler uzayı keşfetmek ve kullanmakta özgürdür. Buradan çıkan mantıkla hiçbir ülke uzay üzerinde egemenlik iddiasında bulunamaz. Ay ve diğer gök cisimleri hiçbir ülkeye ait değildir ve bu nedenle her ülkenin kendi iç mevzuatına göre sahiplik hakkına tabi değildir.

İkincisi ise barışçıl kullanım ilkesidir. Uzayda veya gök cisimlerinde kuvvet kullanılması veya silahların konuşlandırılması yasaktır. Nükleer silahlar gibi kitle imha silahları vazgeçilmezdir. Ancak barışçıl amaçlarla yapılıyorsa ordunun uzay faaliyetlerinde kullanılması sorun teşkil etmez. Yabancı ülkelerde astronot olarak askerler seçiliyor ama bu bir sorun değil. Tüm astronotlar insan elçiler olarak kabul edilir ve düştükleri ülkeye güvenli bir şekilde dönmekle yükümlüdürler.

Üçüncüsü devletin sorumluluğu ilkesidir. Sivil uzay faaliyetlerinde dahi sorunların ortaya çıkması durumunda devlet sorumluluğu üstleniyor. Doğal bir sonuç olarak devlet, vatandaşlarının uzay faaliyetlerini denetlemek ve yönetmek zorundadır. Bu amaçla ilgili hükümleri içeren bir yerli uzay faaliyetleri kanunu çıkarılacaktır. Kore ayrıca devletin özel uzay faaliyetlerini yönetmesi ve denetlemesi için prosedürler ve formlar hazırlamak amacıyla 2005 yılında Uzay Geliştirme Teşvik Yasasını yürürlüğe koydu.

Dördüncü prensip ise kusursuz sorumluluk veya kusursuz sorumluluk ilkesidir. Uzay faaliyetleri ne kadar yüksek derecede risk oluştursa da küçük sebepler bile büyük zararlara neden olabiliyor. Dünya’ya uzak olması nedeniyle kazanın nedenini bulmak zor. Her biri kasıtlı ya da ihmalkarsa, zarara uğrayan kişi ya da ülke bunu kanıtlamak için ‘imkânsız zorluklara’ katlanmak zorunda kalacak. Bu nedenle prensip olarak kendi uzay cismine zarar veren bir ülkenin sorumluluğu kayıtsız şart sız üstlenmelidir. Bu bağlamda uzayda yüzen bir cismin hangi ülkeye ait olduğu önem taşıyor ve Birleşmiş Milletler bunu netleştirmek için tescil talep ediyor. Şu ana kadar mevcut uzay hukuku etkin bir şekilde düzenlenmiş olsa da son dönemde uzay faaliyetlerine katılan ülke sayısının hızla artması ve özel katılımın kapsamının genişlemesiyle birlikte çeşitli hukuki sorunlar da ortaya çıkmıştır. Yaşamlarının sonunda Dünya’nın yörüngesinde dolaşan yüzbinlerce uydu ve bunların parçaları var v e kaynak madenciliği ve turizm gibi yeni bir uzay faaliyetleri paradigması ortaya çıkıyor. Uluslararası toplum yeni sorunlarla etkili bir şekilde baş etmek için çaba harcıyor. Uzay faaliyetlerini aktif olarak destekleyen bir ülke olarak Kore, yeni bir uluslararası uzay yasasının oluşmasına katkıda bulunmalıdır.

Havacılık Hukuku ve Uzay Hukuku

Havacılık hukuku ve uzay hukuku birbiriyle ilişkili olmasına rağmen kendi alanlarında sürekli olarak geliştirilmiştir.

Özellikle uluslararası hukuk alanında iki alanın gelişimi dikkat çekicidir. Havacılık hukuku, toplu olarak ‘Kamu Hava Hukuku’, ‘Cezai Hava Hukuku’ ve ‘Özel Hava Hukuku’nu ifade eden bir alandır.

Bazen ‘hava taşımacılığı hukuku’ terimi havacılık hukukunun yerine kullanılır, ancak bu havayolu hukukunun bir parçasıdır. Havacılık hukuku alanını anlamak için genel hukuk teorilerini, iç hukuku, Avrupa Birliği (AB) hukukunu ve bilim adamlarının teorilerini ve davalarını incelemek gerekirken, uzay hukuku söz konusu olduğunda şöyle bir sınırlama söz konusudur: Uzay Antlaşması da dahil olmak üzere uzayla ilgili anlaşmaların incelenmesiyle sınırlıdır. Uzaya ilişkin iç hukuk ancak son yıllarda çıkarılmaya başlanmış olup, uzay hukukuna ilişkin davalar havacılık hukukuna göre oldukça azdır. Bu çalışma, bu iki alanı karşılaştırması, farklılıkları bulması ve havacılık hukuku ile uzay hukukunun 21. yüzyıldaki gelişim görevlerini incelemesi açısından anlamlıdır. Havacılık ve uzay hukuku arasındaki bazı tematik farklılıklara ilişkin olarak aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir.

Birincisi, havacılık alanında sadece bir hava kuruluşu olan ICAO değil, özel bir kuruluş olan IATA da tüm havacılık hizmetlerini kolaylaştırmaktadır, halbuki Uzay Kanunu, Havacılık Kanunu’ndan çok daha alt bir aşamadadır. Esas olarak COPUOS adı verilen bir tür BM komitesi aracılığıyla yasalaşma var. Uzay faaliyetleri daha aktif hale geldikçe, uzay sorunlarıyla evrensel olarak ilgilenecek Uluslararası Uzay Örgütü’nün kurulmasına hazırlanma ihtiyacı ortaya çıkıyor.

İkincisi, Havacılık Yasası, ulusal veya askeri uçaklar hariç, yalnızca sivil hava araçlarına uygulanırken, Uzay Yasası tüm uzay faaliyetlerine uygulanır; dolayısıyla hem sivil hem de ulusal uzay araçlarına uygulanması açısından büyük bir fark vardır. Uzay faaliyetleri giderek ticarileştikçe, yalnızca özel uzay araçlarına uygulanan bir uzay yasasının çıkarılmasının gerekli olacağı zaman da gelecektir.

Üçüncüsü, ulusal egemenlik açısından hava sahası egemenliği Havacılık Kanunu’nda çok münhasıran kullanılırken, Uzay Kanunu’nda devletler ay ve tüm gök cisimlerine ilişkin uzay faaliyetlerinde özgürlüğe sahip olup, gök cisimlerini tekellerine alamayacaklarını beyan etmektedirler. 1979 Ay Anlaşması ile Ay ve diğer gök cisimleri insanlığın ortak mirası olarak ilan edilmiştir. Ancak hava sahası ve dış uzay sınırının henüz belirlenmemiş olması, farklı hukuki alanların anlaşılmasında önemli ölçüde kafa karışıklığına neden olmaktadır.

Uluslararası Uzay Hukuku

Uluslararası uzay hukuku, ülkelerin uzayın geliştirilmesi ve kullanımına ilişkin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen uluslararası bir hukuktur.

1957 yılında dünyanın ilk yapay dünya uydusu başarıyla fırlatılıp uzay ve astronomi araştırmalarında pek çok başarıya imza atılırken, 1959 yılında Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı için Uzay Komisyonu kuruldu ve 1959 yılında uluslararası uzay hukukunu oluşturan birçok anlaşma imzalandı. 1959. Sonuçlandırıldı.

Uluslararası uzay hukuku ile ilgili önemli anlaşmalar arasında, 《Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil Olmak Üzere, Dış Uzayın Keşfi ve Kullanımında Devletlerin Faaliyetlerini Koordine Etme Esasları Hakkında Antlaşma》 (1967), 《Uzaya Fırlatılan Astronotların ve Astronotların Kurtarılması》 Uzay Nesnelerinin İadesi ve Uzay Nesnelerinin Geri Kazanılmasına İlişkin Sözleşme (1968), Uzay Nesnelerinin Sebep Olduğu Kayıplara İlişkin Uluslararası Sorumluluk Sözleşmesi (1972), Uzaya Fırlatılan Nesnelerin Kaydına İlişkin Sözleşme (1975) ve Uzay Nesnelerinin Koordinasyonuna İlişkin Anlaşma (1975) Devletlerin Ay ve Diğer Gök Cisimleri Üzerindeki Faaliyetleri (1979). 1963 yılında imzalanan “Atmosferde, Uzayda ve Sualtında Nükleer Silah Testlerinin Durdurulmasına İlişkin Antlaşma” da uluslararası uzay hukukuna ilişkin antlaşmalar kategorisine girmektedir.

Uluslararası uzay hukukuna göre, ay ve diğer gök cisimleri de dahil olmak üzere uzay, hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm ülkelerin eşit bir şekilde araştırmasına ve kullanımına açıktır ve herhangi bir ülkenin çıkarları doğrultusunda tekel haline gelemez. Ayrıca ülkelerin uzayın araştırılması ve kullanılmasına yönelik faaliyetlerinin BM Şartı da dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak yürütülmesi gerekmektedir. Ay ve diğer gök cisimleri yalnızca barışçıl amaçlarla kullanılabilir ve nükleer silahlar veya diğer kitle imha silahları dünyanın etrafındaki yörüngeye yerleştirilemez veya uzayda konuşlandırılamaz.

Devletler, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin faaliyetleri de dahil olmak üzere, uzaydaki tüm faaliyetlerinden sorumludur.

Son olarak havacılık hukuku ve uzay hukukunun sorumluluk konusundaki yaklaşımına bakıldığında, havacılık hukukunda hava taşımacılığının aktif hale gelmesi ve gelişmesiyle birlikte yolcuları korumaya yönelik hukuk sistemi de giderek geliştirilmekte ve kara hasarları hukuku düzenlenmektedir. Uzay kanunu yavaş yavaş geliştirilirken, uzay taşımacılığı kanununun ortaya çıkmasından önce hala kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu söylenebilir ancak son zamanlarda Rusya ve ABD, uzay endüstrisini pazarlamak için son zamanlarda uzay turistlerini işe almaya başladı. Ve bu noktada uzay yolcularının korunmasına yönelik uluslararası bir yasanın çıkarılmasına hazırlık yapılmasının bir adım olduğunu düşünüyorum. Uzay faaliyetlerinde sorumluluk konusu, Havacılık Kanunu’ndaki mutlak sorumluluk ilkesinin geçerli olduğu yerdeki hasar sorumluluğu konusuna oldukça yakındır.

1944 Chicago Konvansiyonu’na göre uçaklar, kamu uçakları (veya devlet uçakları) ve özel uçaklar (veya sivil uçaklar) olarak sınıflandırılır. Ancak devlete ait kamu uçakları ticari uçuş olarak kullanılsa dahi, bunlar özel uçak olarak sınıflandırılır. Ancak 1967 Uzay Anlaşması’nda uzay faaliyetleri söz konusu olduğunda, bunlar tüm faaliyetler ve tüm uzay nesneleri ile ilgilidir, dolayısıyla kamusal uzay aracı ile özel uzay aracı arasında herhangi bir ayrım yoktur.

Dünyada hava hukuku kurumları olarak ICAO, IATA, ECAC, AFCAC, ACAC, LACAC bulunmaktadır. Ancak uzay hukuku alanında ICAO gibi bir Uluslararası Sivil Uzay Örgütü bulunmamaktadır. Birleşmiş Milletler’ de yalnızca COPUOS var. INTELSAT, INMARSAT, ITU, WIPO, ESA, ARABSAT gibi belirli kurumlar uzay hukuku alanına yardımcı olacaktır. Yakın gelecekte tüm uzay faaliyetlerinden kaynaklanan sorunları kapsayacak Uluslararası Sivil Uzay Örgütünün kurulmasına ihtiyaç vardır.

1944 Chicago Konvansiyonu’nun 1. maddesine göre, Sözleşmeci Devletler, her Devletin kendi toprakları üzerindeki hava sahası üzerinde tam ve münhasır egemenliğe sahip olduğunu kabul etmektedir. Bu, mutlak hava sahası egemenliğinin yalnızca antlaşma hukuku tarafından değil aynı zamanda antlaşmaya taraf olmayan Devletleri düzenleyen örf ve âdet hukuku tarafından da tanındığı anlamına gelir. Ancak 1967 Uzay Anlaşması’nın II. maddesinde yer alan uzay kanununa göre, ay ve diğer gök cisimleri de dahil olmak üzere dış uzay, egemenlik iddiasıyla, kullanma veya işgal yoluyla veya başka herhangi bir yolla ulusal tahsise tabi değildir. Deniz hukukunda açık denizlerin hukuki statüsü gibi yeni bir ticaret alanı yaratmaktadır.

Hava taşımacılığı sisteminin yükümlülükleri söz konusu olduğunda iki tür vardır. Biri hava aracındaki yolcuya karşı sorumluluklar, diğeri ise hava aracının yerdeki üçüncü kişi veya şeye karşı sorumlulukları. Birincisi Varşova Sistemi tarafından, ikincisi ise Roma Konvansiyonu tarafından düzenlenmektedir. Uzay hukukunun yükümlülükleri konusunda 1972 Sorumluluk Sözleşmesi geçerlidir. Roma Konvansiyonu ve 1972 Sorumluluk Konvansiyonu mutlak sorumluluğu öngörmektedir. Uzay taşımacılığı alanında, hava taşımacılığında Varşova Sistemi gibi uzay aracındaki uzay yolcularını düzenleyen yeni bir sorumluluk sistemi olacaktır.

Uyduların Uluslararası Uzay Hukukuna Etkisinin İncelenmesi

İletişimi ve navigasyonu kolaylaştırmak için uyduların kullanımı son yıllarda önemli ölçüde arttı ve bununla birlikte uluslararası uzay hukukunun önemi de ortaya çıkıyor. Bu hukuk dalı, alanın kullanımını ve bununla ilgili faaliyetleri düzenleyen yönergeleri ve düzenlemeleri belirler. Uydu teknolojisinin gelişimi arttıkça, bu teknolojinin güvenli ve sorumlu bir şekilde kullanılmasını sağlayacak kapsamlı bir yasal çerçeveye olan ihtiyaç da artıyor.

Uyduların geliştirilmesi ve konuşlandırılmasının uluslararası uzay hukuku üzerinde derin bir etkisi oldu. Örneğin çarpışma riskini önlemek için uluslararası anlaşmalar uyduların yörüngeye fırlatılması ve çalıştırılmasına ilişkin kurallar koymuştur. Bu kurallar uyduların birbirlerinin çalışmalarına müdahale etmemesini ve çevreye zarar vermemesini sağlar. Uzay kanunu ayrıca uyduların fırlatıldığında belirli güvenlik ve çevre standartlarını karşılamasını da gerektiriyor.

Uluslararası uzay hukukunun bir diğer önemli yönü, uydu teknolojisinin mülkiyetini düzenleyen yasal çerçevedir. Bu, uydunun mülkiyeti ve kontrolünün yanı sıra fikri mülkiyetin korunmasını da içerir. Uzay hukuku aynı zamanda uyduların neden olduğu hasarların sorumluluğu gibi konuları da ele almaktadır.

Uyduların kullanımı aynı zamanda telekomünikasyonun uluslararası düzenlemelerini de etkilemiştir. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), uydu iletişiminin düzenlenmesinden sorumludur ve bu teknolojinin kullanımına ilişkin çeşitli uluslararası düzenlemeler oluşturmuştur. Bu düzenlemelerin amacı, uydu iletişiminin adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve iletişim kullanıcılarının haklarını yeterince korumaktır.

Son olarak, uluslararası uzay hukuku aynı zamanda uzay araştırmalarının hukuki yönlerini de kapsamaktadır. Bu, uzay görevlerinde yer alan astronotların ve diğer personelin korunmasını ve Devletlerin uzay kaynaklarını keşfetme ve kullanma hakkını da içerir.

Uydu teknolojisi genişlemeye devam ettikçe uluslararası uzay hukukunun önemi de artacaktır. Bu teknolojinin kullanımının güvenli ve sorumlu bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için kapsamlı bir yasal çerçevenin mevcut olması şarttır. Uyduların uluslararası uzay hukuku üzerindeki etkisi yadsınamaz ve güçlü bir yasal çerçeve olmadan bu teknolojinin ortaya çıkardığı potansiyel risklerin önemli olabileceği açıktır.

Farklı uydu türlerinin hukuki anlamını araştırmak

Uyduların kullanımı, GPS navigasyonundan İnternet erişimine kadar günlük yaşamın giderek daha önemli bir parçası haline geldi. Ancak farklı uydu türleriyle ilgili yasal sonuçlar vardır. Bu yazıda farklı uydu türlerini kullanmanın ne anlama geldiğine bakacağız.

İletişim uyduları internete ve diğer iletişim ağlarına değerli bağlantılar sağlar. Bu uydular, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin Uluslararası Radyo Düzenlemeleri gibi geçerli uluslararası telekomünikasyon düzenlemelerine uygun olmalıdır. Haberleşme uyduları, faaliyet gösterdikleri ülkenin kanunlarına da uymak zorundadır.

Dünya gözlem uyduları, hava tahmininden askeri gözetime kadar her şeyi gerçekleştirir. Uydunun amacına bağlı olarak uyulması gereken farklı yasalar olabilir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Çevre Politikası Yasası, tüm uydu izleme faaliyetlerinin çevresel açıdan sorumlu bir şekilde yürütülmesini gerektirmektedir.

GPS uyduları gibi navigasyon uydularının uluslararası standartlara uygun olması gerekir. Deniz Seyrüsefer Sisteminin Denizde Kullanımına İlişkin Organizasyonel Düzenlemeler. Ayrıca faaliyet gösterdiğiniz ülkenin yasalarına da uymalısınız.

Son olarak, uzay araştırmalarında kullanılanlar gibi bilimsel uyduların 1967 Dış Uzay Anlaşması’na uyması gerekiyor. Bu anlaşma, uyduların kullanımı da dahil olmak üzere, uzaydaki faaliyetlere ilişkin yasal çerçeveyi oluşturuyor.

Sonuç olarak, farklı türdeki uyduların kullanılmasının hukuki sonuçları, kullanılan uydunun türüne ve kullanım amacına bağlıdır. Tüm uydu faaliyetlerinin geçerli yasa ve düzenlemelere uygun olmasını sağlamak önemlidir.

Uzayda egemenliğin kurulmasında uyduların rolünün analizi

Uydular uzayda egemenlik kurmanın temel taşı haline geldi ve birçok ülke onları uzaydaki varlığını güvence altına almak için kullanıyor. Uydular bu amaç için kullanılır çünkü iletişim, navigasyon ve Dünya gözlemi gibi çeşitli hizmetleri sağlayabilirler.

Son zamanlarda uzay aktivitelerini izlemek için uydular kullanılıyor. Örneğin ABD, gelen balistik füzeler veya uzay enkazları gibi ulusal güvenliğe yönelik potansiyel tehditleri tespit etmek için bir uydu filosu konuşlandırmıştır. Bu, Amerika Birleşik

Devletleri’nin potansiyel tehditlerden kendi topraklarına ulaşmadan önce haberdar olmasını sağlar ve aynı zamanda diğer ülkelere karşı caydırıcı görevi görür.

Uydular aynı zamanda uzay araçlarının ve astronotların güvenliğini sağlamak ve farklı ülkeler arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için de kullanılıyor. Bu, astronotların talimatlar ve güncellemeler için Dünya’daki personel ile gerçek zamanlı olarak iletişim kurabilmeleri gereken derin uzay araştırmaları için özellikle önemlidir.

Uydular ayrıca ulusların uzayda varlıklarını kanıtlamaları için bir yol sağlar. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri varlığını ilan etmek için yörüngeye çok sayıda uydu fırlattı ve Çin, uzay araştırmalarına olan bağlılığını göstermek için uzay istasyonları kurdu ve çok sayıda uyduyu yörüngeye yerleştirdi.

Son olarak uydular, ülkelerin uzaydaki kaynaklara erişmesine yardımcı olmak için kullanılıyor. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, asteroitlerin ve diğer gök cisimlerinin maden yataklarını tespit etmek ve haritalamak için geniş bir uydu ağı kurarak değerli kaynakları toplamasına ve uzayda madencilik faaliyetlerine başlamasına olanak tanıdı.

Genel olarak uydular, uzayda egemenliğin kurulmasında giderek daha önemli bir rol oynuyor. Bir dizi hizmet sunarak ve varlıklarını göstermelerine olanak tanıyarak ülkelerin uzaydaki yerlerini güvence altına almalarına yardımcı oluyor.

Uydu kullanımını çevreleyen düzenleyici çerçeveyi anlamak

Uyduların kullanımı, navigasyon ve iletişimden bilimsel araştırma ve eğlenceye kadar modern yaşamın birçok alanında önemli bir rol oynamaktadır. Ancak uydu kullanımını çevreleyen düzenleyici çerçeve karmaşıktır ve genellikle yönetilmesi zordur.

Uluslararası düzeyde, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), uydu iletişiminde radyo frekanslarının ve yörüngelerin kullanımının düzenlenmesinden sorumludur. ITU, farklı ülkelere frekans ve yörünge tahsisi yapmakta ve aynı zamanda uydu işletimine ilişkin standartları da belirlemektedir. ITU ayrıca uydu kullanımının diğer radyo frekansları ve yörünge kullanıcılarını etkilememesini sağlamak için de çalışmaktadır.

Ulusal düzeyde düzenleyici çerçeve, her ülkenin yasa ve düzenlemeleri tarafından belirlenir. Bu yasa ve düzenlemeler ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterir ve genellikle uydu sistemlerinin lisanslanması ve tescili, uydu tasarımı ve operasyonel spesifikasyonlar ile spektrum ve yörünge kullanımı dahil olmak üzere çok çeşitli konuları kapsar.

Amerika Birleşik Devletleri’nde uydu kullanımının düzenlenmesinden Federal İletişim Komisyonu (FCC) sorumludur. FCC, uydu sistemi operatörlerine lisans vermekten ve uyduların tasarımı, inşası, işletimi ve kullanımına ilişkin standartları belirlemekten sorumludur. FCC ayrıca uyduların güvenli ve verimli kullanımını sağlamak için Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) ve Ulusal Havacılık ve Uzay İdaresi (NASA) gibi diğer devlet kurumlarıyla da çalışıyor.

Uydu kullanımının düzenlenmesinde çeşitli endüstri kuruluşları da rol oynamaktadır. Uydu Endüstrisi Birliği (SIA) gibi bu kuruluşlar, endüstrinin yerleşik standart ve uygulamaları takip etmesini sağlamak için çalışır. SIA ayrıca uydu operatörlerinin geçerli yasa ve düzenlemelere uymasını sağlamak için de çalışıyor.

Uyduların kullanımını çevreleyen düzenleyici çerçeveyi anlamak, operasyonlarında uyduları kullanan veya kullanmayı planlayanlar için önemlidir. Geçerli tüm yasa ve düzenlemelere uymanız ve uydu kullanımınızın diğer kullanıcıları etkilememesini sağlamanız önemlidir. Uydu operatörleri, devlet kurumları, sektör kuruluşları ve diğer paydaşlarla iş birliği yaparak operasyonların güvenli ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayabilir.

Uyduların kesişimlerinin ve uluslararası uzay hukukunun incelenmesi

Son yıllarda uluslararası uzay hukukunda uyduların kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Uzaya uydu fırlatan ülke ve özel kuruluşların sayısı arttıkça, bunların kullanımına ilişkin yasal sonuçların da ele alınması gerekiyor. Bu makale uydular ile uluslararası uzay hukuku arasındaki kesişime bakacaktır.

Her şeyden önce uluslararası uzay hukukunun amacını anlamak önemlidir. Bu hukuk alanı hem insanların hem de uzay araçlarının güvenliğini sağlamayı, uzayın barışçıl keşfini ve kullanımını teşvik etmeyi ve kaynaklara adil erişimi sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle uydu ile ilgili tüm faaliyetlerin uluslararası uzay hukuku ilkelerine uygun olması gerekmektedir.

Uluslararası uzay hukukunun kapsadığı en önemli konulardan biri uydu tescilidir. Tüm uyduların yasal olarak tanınması için Birleşmiş Milletler Uzay Ofisi’ne kayıtlı olması gerekir. Bu süreç, hiçbir uydunun diğer uydulara müdahale edecek veya diğer uzay araçlarına zarar verecek şekilde davranmamasını sağlamaya yardımcı olur.

Uluslararası uzay hukuku, kayıt sürecinin yanı sıra uyduların kullanımına ilişkin birtakım kısıtlamalar da getirmektedir. Örneğin uydular aşağıdaki amaçlarla kullanılmamalıdır: Uluslararası hareketler engellenmemelidir. Ayrıca uydu tabanlı tüm faaliyetlerin uluslararası anlaşma ve sözleşmelere uygun şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Son olarak uluslararası uzay hukuku fikri mülkiyet hakları kavramını da kapsamaktadır. Tüm uydular, diğer ülkelerin fikri mülkiyet haklarına saygı gösterecek şekilde tasarlanmalı ve çalıştırılmalıdır. Bu, uyduda kullanılan teknolojinin ticari kazanç amacıyla veya uluslararası pazarlarda haksız avantaj elde etmek amacıyla kullanılmamasını sağlar.

Uydular ile uluslararası uzay hukuku arasındaki kesişme önemli bir konudur ve uyduların kullanımı genişlemeye devam ettikçe muhtemelen daha karmaşık hale gelecektir. Bu nedenle devletlerin ve özel kuruluşların uydu kullanımına ilişkin düzenlemeler ve kısıtlamalar konusunda güncel bilgilere sahip olmaları önemlidir. Bunu yapmak uyduların güvenli, sorumlu ve uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlar.

Dış Uzay Antlaşması (1967)

Kısa adıyla ‘Dış Uzay Antlaşması’, uzun adıyla ‘Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dâhil, Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma’ uluslararası uzay hukukunu oluşturan ana metindir. Bu antlaşma konsept açısından kendisinden önceki ‘Antarktika Antlaşması’na (1961) oldukça benzemektedir. Her iki antlaşmada silahsızlanma fikri ön plandadır.

Gelecekte uzayda yaşanacak muhtemel bir yeni sömürgecilik yarışını ve uzaydaki kaynakların sömürülmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Antlaşma dış uzayı sadece barışçıl amaçlarla kullanmayı salık vermektedir.

Sovyetler Birliği’nin Sputnik başarısı (uzaya fırlatılan ilk yapay uydu) ile başlayan uzay yarışı bir yandan da devam eden silahlanma yarışıyla birlikte Dünya için tehlikeli bir noktaya doğru gitmektedir. Buna engel olmak için bir antlaşma fikri ortaya atılmıştır.

Birleşmiş Milletler himayesinde tartışılan ve tasarlanan Dış Uzay Antlaşması, 27 Ocak 1967’de Amerika Birleşik Devletleri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve İngiltere’de imzaya açılmış, 10 Ekim 1967’de yürürlüğe girmiştir. Şubat 2022 tarihi itibariyle tüm uzaya çıkan ülkelerin de içinde olduğu 112 devlet bu antlaşmaya taraftır. Türkiye’de antlaşmayı 1967’de imzalamış, 1968’de onaylamıştır.

Dış Uzay Antlaşması ilk ve temel yasal uzay hukuku metnidir. Uluslararası Uzay İstasyonu ve Artemis Projesi gibi projelere ön ayak olmuştur. Uzayın her ülke tarafından özgürce kullanılıp keşfedilebileceğini ve tüm insanlığa ait olduğunun altını kalın harflerle çizmiştir.

Maddeler

Antlaşmanın bazı maddeleri aşağıdaki gibidir:

  1. Madde: Ay ve diğer gök cisimleri de dahil olmak üzere, uzayın keşfi ve kullanımı, ekonomik veya bilimsel gelişme derecelerine bakılmaksızın tüm ülkelerin yararına ve çıkarlarına göre yürütülecek ve tüm insanlığın alanı olacaktır.
  2. Madde: Ay ve diğer gök cisimleri de dahil olmak üzere uzay, egemenlik iddiasıyla, kullanım veya işgal yoluyla veya başka herhangi bir yolla ulusal mülk edinmeye tabi değildir.
  3. Madde: Antlaşmaya Taraf Devletler, nükleer silah veya diğer herhangi bir kitle imha silahı taşıyan herhangi bir nesneyi Dünya çevresinde yörüngeye yerleştirmemeyi, bu tür silahları gök cisimlerine yerleştirmemeyi veya bu tür silahları başka herhangi bir şekilde uzaya yerleştirmemeyi taahhüt ederler.
  4. Madde: Ay ve diğer gök cisimleri dahil olmak üzere uzaya bir cismi fırlatan veya fırlatmasını sağlayan Antlaşmaya Taraf her Devlet ve topraklarından veya tesisinden bir cismin fırlatıldığı her Taraf Devlet, başka bir Taraf Devlete verilen zarardan uluslararası olarak sorumludur.

 Antlaşma 17 maddeden oluşmaktadır. Yukarıda alıntıladığımız maddeler sayesinde antlaşmanın içeriğini üç aşağı beş yukarı kavrayabiliriz.

Dünya’da tekrar savaş tamtamlarının çaldığı şu sıralarda, uzay teknolojisinin gelişmesiyle büyük devletlerin Dış Uzay Antlaşması’nı bir kenara atıp uzayı da bir savaş alanına dönüştürmesi sadece bir an meselesi. Bu yüzden özellikle uzaya çıkmış ülkelerin vatandaşları Dış Uzay Antlaşması’nın hükümetleri tarafından uygulanması konusunda kamuoyu ve baskı oluşturmalılar.

Ülkemizin Uzay Çalışmaları

Ülkemizin uzay alanındaki çalışmaları son 20 yılda hız kazanmıştır.

Günümüzde Türkiye, kendi uydularını üretecek bilimsel ve teknik altyapıya, insan gücüne erişme doğrultusunda önemli gelişmeler sağlamıştır. Bu çerçevede, ülkemize ait yer gözlem ve telekomünikasyon uyduları yörüngeye yerleştirilmektedir.

Ülkemizin uzay konusunda taraf olduğu temel BM anlaşmaları şunlardır:

-27 Ocak 1967 tarihli, Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil, Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Anlaşma,

-22 Nisan 1968 tarihli, Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Araçların Geri Verilmeleri Hakkında Anlaşma,

-29 Mart 1972 tarihli, Uzay Cisimlerinin Verdiği Zarardan Dolayı Uluslararası Sorumluluk Hakkında Sözleşme,

-12 Kasım 1974 tarihli, Uzaya Fırlatılan Cisimlerin Tescili Sözleşmesi,

-18 Aralık 1979 tarihli, Devletlerin Ay’da ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetlerini Düzenleyen Anlaşma.

“Türkiye Uzay Ajansı” 2018 Aralık ayında kurulmuştur.

Özetle ne gerçek kişilerin ne de devletlerin gök cisimlerini bu tür sahiplenmeleri uluslararası hukuk açısından mümkün değildir.

Yazarın “İslam Hukuk Açısından Kripto Paralar Hakkında Değerlendirme” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Dr. Bilal Tanrıverdi’nin tüm Blog yazılarını bağlantıdan okuyabilirsiniz.

OKUMA LİSTESİ

– How It Works

– WİKİPEDİA

– T.C. Dışişleri Bakanlığı ilgili bilgi notları

– NASA

– BBC
– Lawtudent

– ERDEM, Tolga. ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YENİ PERSPEKTİF: ASTROPOLİTİĞE GİRİŞ. Trakya University Journal of Social Science, 2018, 20.1.

-https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc050/kanuntbmmc050/kanuntbmmc05000902.pdf

– https://hukukbook.com/devletlerin-ayda-ve-diger-gok-cisimlerindeki-faaliyetlerini-duzenleyen-anlasma/

– SOYSAL, Medeni; DOĞAN, Gülmelahat; KUZU, Lokman. Uzay Faaliyetlerine İlişkin Uluslararası Hukukun Kaynakları ve Birleşmiş Milletlerin Rolü. Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018, 3.2: 101-133.