Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, değişen derecelerde başarı ile yapay zekayı düzenlemeye yönelik yaklaşımlar aramaya devam ediyor.
Günümüzde yapay zekayı günlük yaşamda kullanmanın birçok yolu var. Bunlardan bazıları, ülkeye bağlı olarak hala bir yenilik olabilir.
İnsan yapımı mı yoksa yapay zeka mı?
Bu soruyu giderek daha sık duyuyoruz.
İlk bakışta, ikinci hatta üçüncü bakışta yanıt vermek giderek zorlaşıyor.
Yapay zekanın pek çok avantajından yararlanan sistemlerin yanı sıra bir fotoğrafın, videonun veya görüntünün tam olarak yapay zeka tarafından üretilip üretilmediğini tespit etmek için oluşturulan uygulamalar da artıyor.
Yapay zeka, dijital ortamda insan hakları ve yasal düzenleme konularının kamuoyunun gündemine alınması gerekiyor.
İnsan hakları her zaman var olmuştur; tüm insanların doğasında vardır, devredilemez ve evrensel olarak yasalarla korunur.
Bu formülasyon, fiziksel maddi gerçeklikten bahsettiğimizde kolayca anlaşılır.
Dijital alana geçersek hangi hakların savunmasız olduğu, nasıl uygulandığı, onları nasıl koruyacağımız gibi davalar ortaya çıkmaya başlar.
Yapay zeka ‘diğer tarafta’ olduğunda zorluk daha da artıyor.
Yapay zekanın kullanılması sürecinde hukuki kesinlik ve insan haklarının korunması öne çıkarılmalıdır.
Yapay zekaya ilişkin yasal düzenlemenin birkaç önemli ilkeye dayanması gereklidir:
-Yapay zeka teknolojilerinin, demokrasi ilkelerine ve insan haklarının korunmasına ilişkin standartlara saygı göstererek, geniş kamu mutabakatı temelinde oluşturulan politikalar ve eylemler yoluyla düzenlenmesi.
-Tüm paydaşların (vatandaşlar, kurumlar ve teknoloji endüstrisi) sürece katılımı ve dahil edilmesi.
-Yapay zeka teknolojilerinin sivil toplum ve insan hakları üzerinde sahip olduğu veya olabileceği etkileri tanıtmaya ve aydınlatmaya yönelik mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Yapay zeka (AI) teknolojilerinin gelişimi, insanlara karşı ayrımcılık ve yapay zekanın askeri ortamlarda kullanımı da dahil olmak üzere çok sayıda yasal ve etik karmaşıklıkla ilişkilidir.
Yapay zekanın kullanımı, en önemli insan hakkı olmasa da en önemli haklardan biri olan yaşam hakkı açısından değerlendirilmelidir.
Bu nedenle yapay zeka geliştiricilerinin bu tür zararlara neden olma risklerini en aza indirecek önlemleri dikkate almaları ve aynı zamanda “tasarımdan kaynaklanan güvenlik önlemleri” ilkesine göre hareket etmeleri önemlidir.
Bu yaklaşım mümkün olduğu kadar geniş bir şekilde anlaşılmalı ve diğer hususların yanı sıra ekolojiye ve sürdürülebilir kalkınmaya gösterilen ilgiyi de içermelidir.
Örneğin, tasarlanan yapay zeka sisteminin risklerini ve olası etkisini değerlendirdikten sonra geliştiricilerin, “kırmızı düğmeye” ve acil durum anahtarından manuel kontrole kadar teknik güvenlik önlemlerini sisteme dahil etmeleri gerekiyor.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi kapsamında bilinen insan haklarını başlangıç noktası olarak almış ve bu hakları sürekli olarak yapay zeka sistemlerinin özellikleri ve riskleriyle karşılaştırmışlardır.
Örneğin, sözleşme insan onuru hakkını ve fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkını koruma altına almaktadır.
Bunlar çok uzun zamandır var olan oldukça klasik haklar gibi görünüyor ancak dijital dünyada doğrudan uygulanabilir olduğu da bir gerçek değil.
Yapay zekayı insan hakları perspektifinden ele aldığımızda dijital ortamda mahremiyetin ve kişisel verilerin korunması konusunun da gündeme getirilmesi gerekmektedir. Sosyal medyanın çeşitli faydalar elde etmek için kullanıcı verilerini nasıl işlediğine ilişkin pek çok materyal halihazırda yayınlanmıştır.
Kişinin özgürlüğü ve kişisel bütünlüğü hakkı esas alınarak, kişisel verilerin yapay zeka sistemlerinde kullanımına çok dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Bu nedenle yapay zeka sistemlerinin tüm yaşam döngüsü boyunca kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilke ve kurallara uyulması gerekmektedir.
Yapay zekayı yaşamın hassas alanlarında (kanuni yaptırımlar, adalet, iltica ve göç, halk sağlığı, ayrıca kamu güvenliği ve istihdam) kullanırken en üst düzeyde inceleme yapılmalıdır.
Yapay zeka sistemlerinin nasıl çalıştığına ilişkin bilgiler kullanıcılara sunulmalı ve anlayabilecekleri bir şekilde sunulmalıdır.
Uygulama önerileri basit değildir: Kullanıcılar, algoritmaların ve diğer yazılım araçlarının işleyişine ilişkin tüm detayların açıklanmasını isteyebilir ancak bu tür bilgiler, fikri mülkiyet hukuku ve ticari sırların klasik araçlarıyla korunabilir.
Yapay zeka teknolojilerinin yararları ile insan haklarının sınırlamaları arasındaki gerilim özellikle mahremiyet alanında belirgindir.
Mahremiyet hakkı, güvenli ve onurlu bir yaşam için gerekli olan temel bir insan hakkıdır.
Bununla birlikte, uygulamaları ve sosyal medyayı kullandığımız durumlar da dahil olmak üzere dijital alanda, profilimizi oluşturmak ve davranışlarımızı tahmin etmek için kullanılabilecek (farkında olsak da olmasak da) büyük miktarda kişisel veri toplanır.
Sağlığımız, siyasi inançlarımız, aile hayatımız gibi bilgileri, bu verileri kimin ne amaçla ne şekilde kullanacağını dahi bilmeden paylaşıyoruz.
Makineler, insanların onları nasıl programladığına göre çalışır.
Eğer bir sistem (bilinçli veya kazara) insanın önyargılarını içeren algoritmalarla devreye sokulursa, sistem kaçınılmaz olarak bunları kopyalayacaktır.
En büyük endişelerden biri, yapay zeka sistemlerinde çeşitlilik ve katılımın olmayışıdır: kararlarımızı daha objektif hale getirmek yerine, ayrımcılığı ve önyargıyı güçlendirebilirler.
Tehdit altında olan bir diğer hak ise ifade özgürlüğü hakkıdır.
Avrupa Konseyi’nin Algoritmalar ve İnsan Hakları raporu, özellikle Facebook ve YouTube’un şiddet çağrısı yapan aşırı içerikleri tespit etmek için filtreleme mekanizmalarına sahip olduğunu belirtiyor.
Ancak bu tür içeriklerin belirlenmesinde hangi prosedür ve kriterlerin kullanıldığına ya da hangi videoların “açıkça yasa dışı içerik” barındırdığına ilişkin bir bilgi bulunmuyor.
Bu tür materyallerin yayılmasını engelleme girişimi övgüye değer olsa da içerik denetimi konusunda şeffaflığın olmayışı, yasal konuşma ve ifade özgürlüğü hakkını sınırlama riski taşıdığından endişe vericidir.
Önerilen AB telif hakkı direktifinde öne çıkan, fikri mülkiyet haklarının ihlali iddiası nedeniyle yüklendiğinde kullanıcı tarafından oluşturulan içeriğin otomatik olarak filtrelenmesi konusunda da benzer endişeler dile getirilmiştir.
Bazı durumlarda, botlar, trol orduları, hedefli reklamlar veya spam, belirli kullanıcılar için içeriği belirleyen bir algoritmanın uygulanması yoluyla dağıtıldığında, bilgiyi yaymak için otomatik teknolojilerin kullanılması ifade özgürlüğü ve gizlilik haklarını da önemli ölçüde etkileyebilir.
Teknoloji ile insan hakları arasındaki çatışma yüz tanıma alanında da açıkça görülüyor.
Terörist olduğundan şüphelenilen kişileri takip etmek için güçlü bir araç olmakla birlikte, aynı zamanda insanları kontrol etmenin de bir aracına dönüşebilir.
Artık devletlerin sizi gözetlemesi, mahremiyetinize tecavüz etmesi, toplanma özgürlüğünüzü, hareket özgürlüğünüzü ve basın özgürlüğünü kısıtlaması özellikle kolay hale gelmiş görünüyor.
İnsan hakları ahlaki bir pusuladan daha fazlası olabilir.
Uluslararası insan hakları hukuku, hükümetler için bağlayıcıdır ve hükümetlere, hizmet ve ürünlerini sunan teknoloji şirketlerinin insan haklarına saygılı olmasını sağlamak için düzenlemelere ve yasalara dönüştürülmesi gereken açık yükümlülükler getirmektedir.
Veri yoğunluklu dijital teknolojiler söz konusu olduğunda, genel kamuoyunun endişeleri artık mahremiyet endişelerinden çok dezenformasyon, nefret söylemi, ayrımcılık, belirli mesleklerin ortadan kalkması ve hatta bazı mesleklerin tamamen köleleştirilmesi gibi konularla ilgili gibi görünüyor.
Endişelenmeli miyiz ve eğer öyleyse gerçekten ne için endişelenmeliyiz?
Endişelenmek için çok iyi nedenler var ama aynı zamanda paniğe kapılmamamız gerektiğini de düşünüyorum.
Yapay zekanın gelişiminin birçok olası olumsuz sonucuna karşı tepkilerimiz dengeli ve düşünceli olmalıdır.
Yapay zeka, istediğimiz gibi yaşama yeteneğimizi büyük ölçüde genişletiyor.
Fakat bizi bunlardan mahrum bırakabilir.
Bu nedenle, bu alanın günümüzün Frankenstein’i haline gelmesini önlemek için bu alanda net, tüm tarafların uzlaştığı, insan hak ve hürriyetlerini merkeze koyan genel geçer ve küresel bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
Yazarın “İslam Hukuk Açısından Kripto Paralar Hakkında Değerlendirme” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Dr. Bilal Tanrıverdi’nin tüm Blog yazılarını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Bilal Tanrıverdi, Uzun yıllar Türkiye’de ve yurtdışındaki medya kuruluşlarında muhabirlik editörlük yöneticilik yapmıştır.
Uluslararası Hukuk lisans yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Türkiye, İngiltere ve Amerika’da yapan Tanrıverdi, Birçok devlet kurumu, Şirket ve STK’larda da danışmanlık, idarecilik ve uzman görevlerinde bulunmuştur.
Hukuk Çalışma Alanları
Kamu Hukuku
Savaş Barış ve Çatışma Çözümleri
İnsancıl Hukuk
Deniz Hukuku
Enerji Hukuku
Siber Hukuk
Twitter: @btnrvrd